“ Es-Selâmü aleyküm ve rahmetu’l-lâh
”
“ Eûzübillâhimineşşeytânirracîm..
Bismillâhirrahmânirrahîm “
“ Ve tüb aleynâ yâ tevvâbü yâ hakîmü
tevbeten nasûhan liekûne minellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfüsehüm
zekrullahe festeğferu li zünübihim vemen yeğfiruzzünûbe illallâhu …” (1 defa )
“ Estağfirullâh el azîm el kerîm
ellezî lâ ilâhe illâ hüve el hayyel kayyûme ve etûbü ileyhi sübhânehu..” ( 11 defa )
“*Allahu Ekber*…Allâhümme salli alâ
Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim.
İnneke hamidün mecîd..”
“ Ayet-el Kürsi..” ( 1-3-7 defa
isteğe göre okunabilir)
“ Peygamber Efendimiz (Aleyhissalâtu
Vesselâm’ın).. Tüm Peygamberlerin (Aleyhisselâm).. Ehl-i Beyt-i Nebevî ve
Sahabe-i Kiramın.. (Radıyallahu Anhüm), Üstadımız Bediüzzaman (Radıyallahu
anh).. Gavs-ı Âzam Abdülkâdir Geylânî (Kudduse sırruhu) Hazretlerinin.. Ahirete
irtihâl eden Nur Talebelerinin (Rahmetullâhi-Aleyh) Ruhlarına 3 İhlas 1 Fâtiha…
“ Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ
ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil
aliyyil-azîm. ” ( 3 defa )
“ Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerike leh.
Lehul mulku ve lehul hamdu yuhyî ve yumît. Vehuve Hayyun lâyemut, biyedihil
hayr ve huve alâ kulli şey’in kadîr..” (
3 defa )
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
“ *Yâ Men hüve küllü şey’in hâdiun
leh..Yâ Men hüve küllü şey’in kâinün leh..Yâ Men hüve küllü şey’in mevcudun
leh..Yâ Men hüve küllü şey’in münîbün leh..Yâ Men hüve küllü şey’in hâifün
minh..Yâ Men hüve küllü şey’in müsebbihun leh..Yâ Men hüve küllü şey’in kâimün
bih..Yâ Men hüve küllü şey’in hâşiün leh..Yâ Men hüve küllü şey’in sâirun
ileyh..Yâ men hüve küllü şey’in hâlikün illâ vecheh..Sübhâneke yâ lâ ilahe illâ
ente’l-emâ-ne’l-emâne ecirnâ mine’n-nâr.*”
Allahümme Rabbena hallisna ve ecirna
ve neccina minen-nar.Ve afina va’fu anna ve edhil-nel Cennete dare kudsike
meal-ebrar.Bi-afvike ya Mücir, bi-fadlike ya Gaffar.Ve es’elüke bi-hakkı
hazihil-esmail-kerimetis-şerifeti ves-sıfatil-celiletil-latifeti en-tusalli
ala-seyyidina Muhammedin ve ala-alihi ve sahbihi bi-adedi hasenati
Muhammedin.bismillah, hasbiyallah, la ilahe illallah, şehidallah, kul-hüvallah,
maşaallah, Rabbiyallah, tebarekallah, tealallah, tevekkeltü alallah,
fese-yekfikehümullah, ve hüves-semiul-alim.Sübhaneke ya la ilahe illa
entel-emanül-eman la uhsi senaen aleyke ente kema esneyte ala nefsik ya Allah,
ya Rahman, ya Rahim, ya Gafur, ya Şekur.. es’elüke bima ahsaytehu aleyke min-esmaikel-hüsna ve sıfatikel-ulya ve
kelimatiket-tammeti en tağfire li ve li-valideyye ve li-üstadi Saidin-Nursi ve
li-talebeti resailin-nur ve li-cemiil-mü’minine vel mü’minati vel-müslimine
vel-müslimati el-ahyai minhüm vel-emvat.Ve terhamena rahmeten tuğnina biha an
rahmeti men sivake min-halkike.ve en takdiye havayicena ve tu’tiyena sualena
fid-dünya vel ahireti ve tahtime lena bis-seadeti veş-şehadeti vel-kerameti
vel-büşra inde firakid-dünya..ve tecziye Muhammeden sallallahü aleyhi ve sellem
anna ma hüve ehlühü ve müstahakkuh.. ve en la tekilena ala-enfüsina tarfete
aynin vela ila-ehadin-min-halkik.Ve tusliha lena şe’nena ve en tahrusena
bi-aynikelleti la tenamu ve tahfezana bi-rüknikellezi la yüramu ya zelcelali
vel-ikram. Ve en tasrife anna ve ammen ullika aleyhi hazihil-esmau afetel-cinni
vel-insi veş-şeyatin ve zelzeletel ardi ve dekdeketel-cibali min-haşyetih. Ve
afetettauni vel-vebai ve aynes-sui ve veceal-cevarihi ve sairel-afat.Ve
tahfezana min-külli şerrin ve suin.Ve terzukanas-selamete vel-afiyete vel hayra
fid-dünya vel-ahireti bi-rahmetike ya erhamer-rahimin.Ve sallallahü
ala-seyyidina Muhammedin ve alihi ve sahbihi ecmain.Velhamdü lillahi
rabbil-alemin…………..
"*Allahu Ekber*…Allâhümme bârik
alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrahime ve alâ âli
İbrahim. İnneke hamidün mecîd.."
*“ESMA VE SIFAT-I NEBİ ( A.S.M )
HAKKINDA NOTLAR”*
“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
36 -*KÂİNATIN İLLET-İ GAİYESİ**(A.S.M)*
Anlamı: Bütün yaratılan
mevcudat ve âlemlerin hilkatinden maksud ve maslahattaki semereye, fayda,
vazife gibi neticeye terettüp eden, istenilen sonucu veren, tüm varlık gayesi
hakikatinde toplanan Hz. Muhammed
A.S.M
…………… Yani, “O zâta şu kâinatın Hâlıkı bakmış, kâinatı halk etmiştir. Eğer onu
icad etmeseydi, kâinatı dahi icad etmezdi” denilebilir. Evet, cin ve inse
getirdiği hakaik-i Kur’âniye ve envâr-ı imaniye ve zâtında görünen ahlâk-ı
âliye ve kemâlât-ı sâmiye, şu hakikate şahid-i katı’dır… On Dokuzuncu Nükteli İşaret/Altıncı Esas
…………"Şu gördüğün büyük âleme
büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûr-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın
kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o âlem-i kebir, bir şecere tahayyül
edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi [meyvesi] olur. Eğer
dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur onun ruhu olur. Eğer büyük bir
insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur."…Mesnevi-i Nuriye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
İ’lem eyyühe’l-aziz! Arslan gibi
hayvanların diş ve pençelerine bakılırsa, iftiras ve parçalamak için yaratılmış
oldukları anlaşılır. Ve kavunun, meselâ, letafetine dikkat edilirse, yemek için
yaratılmış olduğu hissedilir. Kezâlik, insanın da istidadına bakılırsa,
vazife-i fıtriyesinin ubudiyet olduğu anlaşıldığı gibi, ruhânî ulviyyetine ve
ebediyete olan derece-i iştiyakına da dikkat edilirse, en evvel insan bu
âlemden daha lâtif bir âlemde ruhen yaratılmış da teçhizat almak üzere
muvakkaten bu âleme gönderilmiş olduğu anlaşılır.
Ve keza, insan, hilkat semeresi
olduğundan anlaşılır ki: İnsanlardan bir çekirdek var ki, Cenâb-ı Hak şecere-i
hilkati o çekirdekten inbat etmiştir. O çekirdek de ancak ve ancak bütün ehl-i
kemâlin ve belki nev-i beşerin nısfının ittifakıyla efdalü’l-halk,
seyyidü’l-enâm Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır… Mesnevi-i Nuriye | Zerre
…Bu Kâinat Sahibinin tezahür-ü rububiyetine
ve sermedî ulûhiyetine ve nihayetsiz ihsanatına küllî bir ubûdiyet ve
tanıttırmakla mukabele eden Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Bu Kâinatta
güneşin lüzumu gibi elzemdir ki, nev-i beşerin üstad-ı ekberi ve büyük
peygamberi (a.s.m.) ve Fahr-i Âlem ve “Eğer sen olmasaydın kâinatı
yaratmazdım.” hitabına mazhar ve hakikat-i Muhammediyesi hem sebeb-i hilkat-i
âlem, hem neticesi ve en mükemmel meyvesi olduğu gibi, Bu Kâinatın hakikî
kemâlâtı ve sermedî bir Cemîl-i Zülcelâlin bâki âyineleri ve sıfatlarının
cilveleri ve hikmetli ef’âlinin vazifedar eserleri ve çok mânidar mektupları
olması ve bâki bir âlemi taşıması ve bütün zîşuurların müştak oldukları bir
dâr-ı saadet ve âhireti netice vermesi gibi hakikatleri, hakikat-ı Muhammediye
(a.s.m.) ve risalet-i Ahmediye ile tahakkuk ettiğinden, nasıl Bu Kâinat onun
risaletine gayet kuvvetli ve kat’î şehadet eder; öyle de, başta âlem-i İslâm,
bütün beşer ve bütün zîşuur, Cehennemden acı ve korkunç olan ademden,
hiçlikten, idam-ı ebedîden, fena-yı mutlaktan kurtulmak için, daimî aşk ve
şevkle her zamanda ve câmi’ mâhiyetinin bütün kuvvetleriyle, bütün istidadat
lisanlarıyla bütün dualar ve ibadetler ve ricalarının dilleriyle istedikleri
hayat-ı bâkiyeyi kuvvetli, kat’î beşaret veren risalet-i Ahmediye (a.s.m.) ve
hakikat-i Muhammediyeye (a.s.m.) şehadet edip nev-i beşerin medâr-ı iftiharı,
eşref-i mahlûkat olduğuna imza bastığı gibi, her zamanda üç yüz elli milyon
ehl-i imanın *Bir şeye sebep olan yapan gibidir*.sırrınca, hergün işledikleri
bütün hasenatlar ve hayırların bir misli Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın
defter-i hasenatına girmesi ve o tek şahsiyet-i Muhammediye (a.s.m.), yüzer
milyon, belki milyar âbid-i muhsin kadar küllî bir ubudiyete ve füyuzâtına
mazhar bir makam kazanması, o zâtın risaletine pek kuvvetli şehadet edip imza
basar….On Beşinci Şuâ
……küllî hakikat-i Muhammediye (asm)
hem hayatın hayatı, hem kâinatın hayatı, hem İsm-i A’zam’ın tecellî-i a’zamının
mazharı ve bütün zîruhların nuru ve kâinatın çekirdek-i aslîsi ve gaye-i
hilkati ve meyve-i ekmeli olmasından, o hitap doğrudan doğruya ona bakar; sonra
hayata ve şuura ve ubudiyete onun hesabına nazar eder….Emirdağ Lâhikası
…..Bu kadar garip, acib, güzel
kâinat için böyle tarifat ve teşrifatçı bir mürşid-i harika lâzımdır. “Eğer bu
zat (asm) olmasa idi kâinat da olmazdı” meâlinde “Levlâke levlâke lemâ
hàlaktü’l-eflâk” olan hadis-i kudsî şu hakikati tenvir ediyor…..Mesnevî-i
Nuriye
“Ve herhalde, zîhayat içinde o fert
zîşuurdan olacaktır. Çünkü, zîhayatın envâı içinde en mükemmeli zîşuurdur. Ve
herhalde, o ferd-i ferid, insandan olacaktır. Çünkü, zîşuur içinde hadsiz
terakkiyâta müstaid, insandır. Ve insanlar içinde, herhalde o fert Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâm olacaktır. Çünkü, zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar hiçbir
tarih, onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez. Zira, o zat, küre-i
arzın yarısını ve nev-i beşerin beşten birisini saltanat-ı mâneviyesi altına
alarak, bin üç yüz elli sene kemâl-i haşmetle saltanat-ı mâneviyesini devam
ettirip, bütün ehl-i kemâle, bütün envâ-ı hakaikte bir üstâd-ı küll hükmüne
geçmiş. Dost ve düşmanın ittifakıyla, ahlâk-ı hasenenin en yüksek derecesine
sahip olmuş; bidâyet-i emrinde, tek başıyla bütün dünyaya meydan okumuş; her
dakikada yüz milyondan ziyade insanların vird-i zebânı olan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânı
göstermiş bir zat, elbette o ferd-i mümtazdır, ondan başkası olamaz. Bu âlemin
hem çekirdeği, hem meyvesi odur.”
“Size daha çok söyleyeceklerim var;
fakat, şimdi siz bunları kaldıramazsınız. Ben gideyim, ta ki, dünyanın
Efendisi, gerçeğin ruhu, hakkı bâtıldan ayıran Zât gelsin ve size bütün
hakikatleri anlatsın.” (Yuhanna, Bab 16/12-14)
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN HİSSEMİZ;*
…. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâma der: “Eğer ehl-i dalâlet arka verip senin şeriat ve sünnetinden i’raz
edip Kur’ân’ı dinlemeseler, merak etme.
Ve de ki: Cenâb-ı Hak bana kâfidir.
Ona tevekkül ediyorum. Sizin yerlerinize, ittibâ edecekleri yetiştirir. Taht-ı
saltanatı herşeyi muhittir; ne âsiler hududundan kaçabilirler ve ne de istimdat
edenler medetsiz kalırlar.”
Öyle de, mânâ-yı işarîsiyle der ki:
“Ey insan ve ey insanın reisi ve mürşidi! Eğer bütün mevcudat seni bırakıp fenâ
yolunda ademe giderse, eğer zîhayatlar senden mufarakat edip ölüm yolunda
koşarsa, eğer insanlar seni terk edip mezaristana girerse, eğer ehl-i gaflet ve
dalâlet seni dinlemeyip zulümata düşerse, merak etme.
De ki: Cenâb-ı Hak bana kâfidir.
Madem O var, herşey var. Ve o halde, o gidenler ademe gitmediler. Onun başka
memleketine gidiyorlar. Ve onların bedeline o Arş-ı Azîm Sahibi, nihayetsiz
cünud ve askerinden, başkalarını gönderir…..Lem’alar
. . . O (Bediüzzaman), Nur’un
hâdimidir. Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve
behiyeleri, zekât ve sadakaları ve bu teberru ve terekeleri alsaydı, bugün bir
milyoner olurdu. Fakat o, tıpkı Cenab-ı Ömer’in (r.a.) dediği gibi: “Sırtıma
fazla yük alırsam, nefs-i nâtıka-i kâinatın kalbi ve Allah’ın habibi Muhammed-i
Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem ve
yarı yolda kalırım” diyor.
“Bütün eşya ve eflâki senin için
yarattım, Habibim” fermanına, “Ben de senin için onların hepsini terk ve feda
ettim” diye verilen cevab-ı Hazret-i Risaletpenâhîye ittibâ ve imtisalen, o da
dünya ve mâfîhayı ve muhabbet ve sevdasını terk ve hattâ terki de terk ederek,
bütün hizmet ve himmetini ve şu ömr-ü nazenînini envâr-ı Kur’âniyenin
intişarına sarf ve hasretmiştir. İşte bunun için, şimdi çektiği bütün
zahmetler, rahmet; yaptığı hizmetler, hikmet olmuş, celâli yüzünden cemalini de
gösterip, âlem, bir gülzâr-ı kemal bulmuştur…Emirdağ Lahikası
*SALÂVAT-I ŞERİFEMİZ*
“Evet, salâvatın mânâsı rahmettir.
Ve o zîhayat mücessem rahmete rahmet duası olan salâvat ise, o Rahmeten li’l-Âlemînin
vüsulüne vesiledir.
Öyle ise, sen salâvatı kendine, o
Rahmeten li’l-Âlemîne vesile yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmân’a vesile ittihaz
et. Umum ümmetin, Rahmeten li’l-Âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında,
hadsiz bir kesretle, rahmet mânâsıyla salâvat getirmeleri, rahmet ne kadar
kıymettar bir hediye-i İlâhiye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak
bir surette ispat eder.”..Lem’alar
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
Allah ve melekleri, Peygambere çok
salâvat getirirler (yani, Allah ona rahmet eder, melekler de duâ edip onun
şânını yüceltirler). Ey îman edenler, siz de ona salavât getirin (yani dua
edin) ve tam bir teslimiyetle selâm verin. (Ahzâb Sûresi, 33:56)
Ey Allah’ım, Emrini yerine
getiriyoruz! Efendimiz Muhammed’e ve nesline öyle bir salât ve rahmet eyle ki;
onunla bizi nereden geleceği belli olmayan korkulardan ve bütün âfetlerden
kurtar. Onunla bütün ihtiyaçlarımızı gider. Bizi her türlü kötülüklerden ve
günahlardan temizle. Onunla bizi katındaki en yüce derecelere yükselt ve bizi
bu dünyada ve öldükten sonra bütün hayırların en son gayelerine ulaştır, ey
dualara cevap veren Allah’ım! Âmin. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür
ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
*“BİR MİLYON SALÂT BİR MİLYON SELÂM SENİN
ÜZERİNE OLSUN EY KÂİNATIN
İLLET-İ GAİYESİ“* ( 3 defa )
….Ezelden ebede her türlü hamd,
Allah’a mahsustur. Onun varlığının vâcib olduğuna öyle bir zat delâlet eder, insanlara Onun celâl ve cemal ve kemalinin sıfatlarını öyle bir zat ilân
eder ve Onun birliği bütün kâinatı kaplamış Vâhid ve kâinatı bir şehir gibi bir
birlik içinde yaratan Ferd ve Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde
herşeyin Kendisine ihtiyacını arzettiği Samed olduğuna öyle bir zat şahitlik
eder ki, o
• bütün
kâinatın ve bütün peygamber ve evliyanın tasdikiyle doğrulanmış en doğru şâhit
ve bütün tahkik ehlinin tahkikleriyle teyit edilmiş konuşan delil,
• bütün
peygamber ve resullerin icmâ ve tasdik ve mucizelerinin sırrına mazhar olan
efendisi,
• bütün
evliya ve sıddıkların ittifak ve tahkik ve kerametlerini ihtiva eden imamı,
• daha
peygamber olmadan peygamber olacağını gösteren harika irhasat ve bâhir
mucizeler ve kesin ve açık deliller sahibi,
• zâtında
güzel hasletlerin en son mertebelerini, vazifesinde yüksek ahlâkı, şeriatında
en yüksek seciyeleri câmi,
• Kur’ân’ı
indiren celâl sahibi Zâtın başarılı kılması ve Kur’ân’ın i’câzı ve kendisine
Kur’ân inen zâtın ona kuvvetli imanı ve Kur’ân’ın muhatabı olan ümmetinin keşif
ve tahkiklerinin icmâıyla, Rabbânî vahyin mazharı,
• gayb
âlemini ve melekût âlemini seyir ve temâşâ eden,
• ruhları
müşahede ve meleklere refakat eden ve cin ve insanların mürşidi olan,
• yaratılış
ağacının en münevver meyvesi...
Hakkın siracı, hakikatin burhanı,
muhabbetin lisanı, rahmetin timsali, kâinat tılsımının keşfedicisi, yaratılış
muammasının halledicisi, Rububiyet saltanatının dellâlı,
• Kâinatın
Yaratıcısının, bu varlıkları yaratmasındaki gayesinin meydana çıkış sebebi,
• kâinatın
kemâlâtının meydana çıkış vasıtası,
• mânevî
şahsiyetinin yüksek işaretiyle, Kâinat Yaratıcısının bu kâinatı onu nazara
alarak yarattığı anlaşılan (öyle ki, Âlemin San’atkârı ona bakmış, onun ve
emsâlinin hürmetine bu âlemi yaratmış),
• düsturlarıyla,
iki dünya saadetinin düsturlarına bir fihriste olan din ve şeriat ve
İslâmiyetin sahibidir. Öyle ki, o din, âdetâ kâinat kitabından süzülmüş bir
fihriste, Kur’ân ise bu kâinat âyetlerini okumak için ona inmiş gibidir. Onun
getirdiği hak din şu vaziyetiyle, Kâinat Nâzımının nizamı olduğuna işaret eder.
Çünkü şu noksansız tam düzen içindeki kâinatın düzenleyicisi kim ise, bu en iyi
ve en güzel düzen olan dinin nâzımı da Odur.
Yer ve gökler var oldukça salâvâtın
en üstünü ve selâmetin en mükemmeli, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve
biz mü’minler topluluğunun imana yönlendiricisi olan Abdulmuttalib’in torunu ve
Abdullah’ın oğlu Muhammed’in (asm) üzerine olsun.
Bu vahdaniyet şahidi, kendisi bu
görünen âlemde iken, gayb âlemine dair herkesin gözü önünde öyle haberler verir
ki, hali ve tavrı, gayb âlemini bizzat gören bir kimsenin tavrıdır.
Evet, görülüyor ki, kendisi görür,
sonra da, asırların ve kıt’aların arkasından, en yüksek bir sesle insan
taifelerine seslenerek şahitlik eder.
Evet, geçmişin derelerinden
geleceğin tepelerine kadar bütün kuvvetiyle işitilen ses, onun sesidir.
Evet, o ses yerin yarısını kapladı;
Âdemoğlunun beşte birini semâvî boyasıyla boyadı. Saltanatı bin üç yüz elli
senedir devam ediyor ve her zaman üç yüz elli milyon sadık ve itaatli raiyeti
üzerinde, seyyid ve sultanlarının emirlerine nefis ve kalb ve ruh ve
akıllarının tam bir boyun eğmesiyle hem dıştan, hem içten hükmediyor.
Asırların sarp kayalıklarına ve
kıt’aların geniş meydanlarına sapa sağlam bir şekilde nakşedilen düsturlarının
kuvveti şehadet eder ki, o sonsuz ciddiyetiyle sesleniyor.
Fevkalâde zühdü ve dünyadan
istiğnâsı şehadet eder ki, o dâvâsında nihayet derecede sağlam inanç sahibidir.
Onun bütün hayatı şehadet eder ki, o
nihayet derecede bir güven ve sağlam inançla dâvâ eder.
Herkesin ittifakıyla, herkesten
fazla ibadet ve takvâ sahibi oluşu şehadet eder ki, sonsuz derecede bir iman
kuvveti ile, kesin bir şekilde ve defalarca şahitlik eder ve der:
“Bilin ki, Allah’tan başka hiçbir
ilâh yoktur.” (Muhammed Sûresi, 47:19).
Hem o şahitlik ettiği Zâtın
varlığının vacib olduğuna, onun elindeki Furkan-ı Hakîm dahi dellâllık eder,
Onun celâl ve cemal ve kemal sıfatlarını açıklar ve Onun birliği bütün kâinatı
kaplayan ve her bir varlıkta birliği görülen Vâhid-i Ehad ve fertlerden kâinata
herşeyi bir birlik içinde tutan ve bütün varlıklar Kendisine her haliyle muhtaç
bulunan Ferd-i Samed olduğuna şehadet eder, öyle bir Furkan-ı Hakîm ki, bütün
peygamberlerin ve meşrepleri ve meslekleri çeşitli, kalbleri ve akılları
birleşmiş bütün muvahhid evliyanın bütün kitaplarının icma sırrını ihtiva eder.
Zira bütün o kitapların hakikatleri, altı ciheti aydınlanmış olan Kur’ân’ın
esaslarını tasdik ederler.
Evet, Kur’ân’ın üstünde sikke-i
i’câz, içinde hakaik-i iman, altında berahin-i iz’ân vardır. Hedefi iki dünya
saadetidir. Dayanak noktası ise, onu indiren Zâtın âyet ve delilleriyle,
indirilen Kur’ân’ın i’câzıyla, kendisine Kur’ân indirilen zâtın iman gücü ve
emniyetiyle ve mükemmel teslimiyet ve berraklığıyla ve Kur’ân’ın inişi
sırasında peygamberin mâlûm bir vaziyette bulunmasıyla sabittir ki, Kur’ân
Rabbimizden gelen o Kur’ân vahyin ta kendisidir.
O, şüphesiz hakikatlerin mecmaidir;
apaçık, iman nurlarının kaynağıdır; şüphesiz, saadete ulaştırıcıdır; meyveleri,
bilmüşahede, insanların kâmil, olgun şahsiyetleridir. Çeşitli belirtilerden
doğan bir hads-i sadıkla sabittir ki, meleklerin ve insanların ve cinlerin
makbulüdür. Akıllı ve kâmil insanların ittifakıyla sabittir ki, bütün aklî
deliller onu teyid eder. Vicdanın Kur’ân ile itminan bulması şehadet eder ki,
bozulmamış fıtratlar onu tasdik eder. O, bilmüşahede, ebedî bir mucizedir.
Ve bir mutlak basar sahibidir ki,
bütün eşyayı apaçık görür, pek uzak ve gayb âlemlerine, pek yakında olan hazır
birşey gibi bakar. Öyle bir genişliği ve kapsamı vardır ki, mele-i âlâdaki
mukarreb melekleri bir dersiyle irşad ederken, aynı dersiyle bir çocuğu dahi
irşad eder. Talim ve irşadı, basitin en basitinden, yükseğin en yükseğine kadar
bütün şuurlu tabakaları öylesine kuşatır. “Ondan başka ilâh yok” ve “Bilin ki,
Allah’tan başka ilâh yoktur” (Muhammed Sûresi, 47:19) şeklindeki tekrarladığı
kesin şehadetleriyle, görünen âlemde gayb âleminin lisanıdır…. Yirmi Dokuzuncu Lem'a | Dördüncü Bab
Allahım!
Kur’ân’ı, bizim için, onu yazan ve
benzerleri için, her türlü hastalıktan şifâ, bize ve onlara hem dünyada, hem de
âhirette dost, dünyada yoldaş, kabirde arkadaş, Kıyâmette şefaatçi, Sırat
üzerinde nur, Cehenneme karşı perde ve örtü, Cennette arkadaş ve bütün
hayırlara bizi sevk eden rehber ve önder kıl. Bunu fazlın, cömertliğin, keremin
ve rahmetinle yap ey merhametlilerin en merhametlisi ve ey bütün cömertlerden
daha cömert olan! Duâmızı kabul buyur.
Allahım!
Kendisine hakla bâtılı ayırt eden
Kur’ân-ı Hakîmin indiği zâta, onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle.
Âmin, Âmin.
Sözler
……………
Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya
düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.]
*Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ
yesifûn Ve selâmun alâl murselîn Vel
hamdu lillâhi rabbil âlemin*
El Fâtiha / Allah Kabul Etsin
.