“ Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm “
“ Estağfirullah el-Azim el-Kerim
ellezi la ilahe illahüvel hayyül kayyumu ve etübü ileyhi subhanehu.. ” ( 11 defa )
“ *Allahu Ekber*…Allâhümme salli alâ
Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim.
İnneke hamidün mecîd..”
“ Ayet-el Kürsi..” ( 1-3-7 defa
isteğe göre okunabilir)
“ Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ
ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil
aliyyil-azîm. ” ( 3 defa )
“ Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerike leh.
Lehul mulku ve lehul hamdu yuhyî ve yumît. Vehuve Hayyun lâyemut, biyedihil
hayr ve huve alâ kulli şey’in kadîr..” (
3 defa )
“ Peygamber Efendimiz A.S.M’ın.. Tüm Peygamberlerin..
Ehl-i Beyt-i Nebevî ve Sahabe-i Kiramın.. (Radıyallahu Anhüm), Üstadımız
Bediüzzaman R.A.. Gavs-ı Âzam Abdülkâdir Geylânî K.S. Hazretlerinin Ve ila
cem’i ervahi-l evliya, ves-Sıddikin, veş-Şüheda, ves-Salihin, vel-Arifin,
vel-Aşikin,Kur’an ve Nur Talebelerinin Ruhlarına 3 İhlas 1 Fâtiha…
“ Bismillâhillezî lâ yedurru
me’asmihî şey’ün fil-ardi ve lâ fis-semâ’i ve hüves-semî-ul-alim…(3 Defa) “
“ Hasbiyallâhü lâ ilahe illâ hüve
aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül arş-il-aziym… “ ( 3 Defa )
“ Allahumme ecirnâ mine’n-nâr..” ( 7
defa hafif sesli )
“ Allahumme ecirnâ min kulli nâr..”
“ Yâ ‘Âsıme-meni’sta’sameh..Yâ
Râhime meni’sterhameh..Yâ Nasıra meni’stensarah..Yâ Hafıza meni’stahfezah..Yâ
Mükrime meni’stekrameh..Yâ Mürşide meni’sterşedeh..Yâ Mu’îne meni’ste’âneh..Yâ
Muğîse meni’steğâseh..Yâ Sarîha meni’stesrahah..Yâ Ğâfıra meni’stağferah………Sübhâneke
yâ lâ ilahe illâ ente’l-emâ-ne’l-emâne hallisnâ mine’n-nâr.”
“ Allahumme edhilne’l-Cennete meâl
ebrâr.. Allahumme edhilne’l-Cennete meâl ebrâr..”
" *Allahu Ekber*…Allâhümme
bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrahime ve alâ âli
İbrahim. İnneke hamidün mecîd.."
“ESMA VE SIFAT-I NEBİ ( A.S.M )
HAKKINDA NOTLAR”
“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
30- TILSIM-I KÂİNATIN MİFTAHI (A.S.M)
Anlamı: Kâinatın tılsımı,
kâinattaki anlaşılması zor olup herkesin yalnız kendi akliyle bilemeyeceği
gizli ve ince hakikatlerin anahtarı olan Hz. Muhammed A.S.M
EY KARDEŞ! Eğer hikmet-i âlemin
tılsımını ve hilkat-i insanın muammasını ve hakikat-i salâtın rümuzunu bir
parça fehmetmek istersen, nefsimle beraber şu temsîlî hikâyeciğe bak:
Bir zaman bir sultan varmış.
Servetçe onun pek çok hazineleri vardı. Hem o hazinelerde her çeşit cevahir,
elmas ve zümrüt bulunuyormuş. Hem gizli, pek acaip defineleri varmış. Hem
kemâlâtça sanayi-i garibede pek çok mahareti varmış. Hem hesapsız fünun-u acibeye
marifeti, ihatası varmış. Hem nihayetsiz ulûm-u bediaya ilim ve ıttılaı varmış.
İşte her cemâl ve kemâl sahibi kendi
cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o sultan-ı zîşân dahi
istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin, ta nâsın enzarında
saltanatının haşmetini, hem servetinin şaşaasını, hem kendi san’atının
harikalarını, hem kendi marifetinin garibelerini izhar edip göstersin. Ta,
cemâl ve kemâl-i mânevîsini iki vech ile müşahede etsin: Bir vechi, bizzat
nazar-ı dekaik-âşinâsıyla görsün. Diğeri, gayrın nazarıyla baksın.
Bu hikmete binaen, cesîm ve geniş ve
muhteşem bir kasrı yapmaya başladı. Şahane bir surette dairelere, menzillere
taksim ederek hazinelerinin türlü türlü murassaâtıyla süslendirip, kendi dest-i
san’atının en lâtif, en güzel eserleriyle ziynetlendirip, fünun-u hikmetinin en
incelikleriyle tanzim edip düzelterek ve ulûmunun âsâr-ı mucizekârâneleriyle
donatarak tekmil ettikten sonra, herbir taam ve nimetlerinin bütün
çeşitlerinden en lezizlerini cami’ sofralar, o sarayda kurdu. Herbir taifeye
lâyık bir sofra tayin etti. Öyle sehâvetkârâne ve san’atperverâne bir ziyafet-i
amme ihzar etti ki, güya herbir sofra yüz sanayi-i lâtifenin eserleriyle vücut
bulmuş gibi, kıymetli hadsiz nimetleri serdi. Sonra, aktâr-ı memleketindeki
ahali ve raiyetini seyre ve tenezzühe ve ziyafete davet etti.
Sonra, bir yaver-i ekremine sarayın
hikmetlerini ve müştemilâtının mânâlarını bildirerek onu üstad ve tarif edici
tayin etti. Ta ki, sarayın sâniini, sarayın müştemilâtıyla ahaliye tarif etsin;
ve sarayın nakışlarının rümuzlarını bildirip, içindeki san’atlarının
işaretlerini öğretip, derunundaki manzum murassâlar ve mevzun nukuş nedir, ve
ne vech ile saray sahibinin kemâlâtına ve hünerlerine delâlet ettiklerini, o
saraya girenlere tarif etsin; ve girmenin âdâbını ve seyrin merasimini
bildirip, o görünmeyen sultana karşı marziyâtı dairesinde teşrifat merasimini
tarif etsin….Sözler
BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;
…”Madem bu san'atlı ve hikmetli
masnuatıyla kendi hünerlerini ve san'atkârlığının kemâlâtını teşhir etmek; ve
bu süslü ziynetli nihayetsiz mahlûkatıyla kendini tanıttırmak ve sevdirmek; ve
bu lezzetli ve kıymetli hesapsız nimetleriyle kendine teşekkür ve hamd
ettirmek; ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe ile, hattâ
ağızların en ince zevklerini ve iştahların her nev'ini tatmin edecek bir
surette ihzar edilen Rabbânî it'amlar ve ziyafetlerle kendi rubûbiyetine karşı
minnettarâne ve müteşekkirâne ve perestişkârâne ibadet ettirmek; ve mevsimlerin
tebdili ve gece-gündüzün tahvili ve ihtilâfı gibi azametli ve haşmetli
tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve hikmetli faaliyet ve hallâkıyetle kendi
ulûhiyetini izhar ederek, o ulûhiyetine karşı iman ve teslim ve inkıyad ve
itaat ettirmek; ve her vakit iyiliği ve iyileri himaye, fenalığı ve fenaları
izale ve semâvî tokatlarla zalimleri ve yalancıları imha etmek cihetiyle,
hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen perde arkasında birisi var. Elbette
ve herhalde, o gaybî Zâtın yanında en sevgili mahlûku ve en doğru abdi ve onun
mezkûr maksatlarına tam hizmet ederek, hilkat-i kâinatın tılsımını ve
muammâsını hall ve keşfeden ve daima o Hâlıkının namına hareket eden ve Ondan
istimdat eden ve muvaffakiyet isteyen ve Onun tarafından imdada ve tevfike
mazhar olan ve Muhammed-i Kureyşî denilen bu zât (a.s.m.) olacak."…Şualar
…Kâinat Sahibi ve Hâlıkı ve
Mutasarrıfının, Rahmâniyet ef’âli ve rububiyet icraatıyla, risalet-i
Muhammediyeye şehadeti. Meselâ Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanı ona indirmek ve onun
elinde envâ-ı mu’cizatı izhar etmek ve her türlü halinde onu himaye ve muvaffak
ederek onun dinini bütün hakikatleriyle beraber idame ettirmek ve onun makam-ı
hürmet ve şerefini yüceltmek ve ona bilmüşahede bütün mahlûkatın üzerinde makam
vermek gibi Rahmâniyet fiilleri ve onun risaletini kâinatına mânevi bir güneş
yapmak ve onun dinini, kullarının kemâlâtına bir fihriste yapmak ve onun
hakikatini, ulûhiyetinin tecelliyatına câmi bir ayna yapmak ve bu kâinatta mahlûkatın
vücudu için rahmet ve hikmet ve adaletin lüzumu ve gıda ve su ve hava ve ışığın
zarureti derecesinde zarurî vazifelerle onu tavzif etmek gibi rububiyet
fiilleriyle, bu Kâinat Sahibi, onun hakkaniyetine şehadet eder………………..……………..Ben, bu ihtiyarlığım ve
perişaniyetim içinde, zât-ı Muhammediyenin (a.s.m.) getirdiği erzak-ı
mâneviyenin milyondan birisini hissettim. Elimden gelseydi, milyonlar lisanla
salâvatlarla ona teşekkür edecektim. Şöyle ki: Ben firaktan, zevâlden çok
inciniyorum. Halbuki, sevdiğim dünya ve dünyeviyeler, mufarakatla beni bırakıp
gidiyorlar. Ben de gideceğimi biliyorum. Bu pek elîm ve canhıraş meyusiyete
karşı, birden saadet-i ebediye ve hayat-ı bâkiye müjdesini zât-ı Ahmediyeden
(a.s.m.) işitmekle kurtuluyorum ve tam teselli buluyorum. Hattâ teşehhüdde, (Ey
Peygamber, Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun.) dediğimde, ona
hem biat, hem memuriyetine teslim ve itaat, hem vazifesini tebrik, hem bir nevi
teşekkür ve saadet-i ebediye müjdesine bir mukabeledir ki, Müslümanlar, hergün
beş defa bu selâmı yaparlar….
…………………Ve bu kâinatın Sahibi (celle
celâluhu) o şahsiyet-i mâneviye-i Muhammediyeyi (a.s.m.) saltanat-ı
rububiyetine bir yüksek dellâl ve kâinat tılsımının ve hilkat muammasının bir
doğru keşşafı ve lütuf ve rahmetinin bir parlak misali ve şefkat ve
muhabbetinin bir beliğ lisanı ve âlem-i bâkideki hayat-ı daime ve saadet-i
ebediyenin en kuvvetli müjdecisi ve elçilerinin en son ve en büyük bir resul
eylemiş. Acaba bu mahiyetteki bir hakikate kanaat etmeyen veya ehemmiyet
vermeyen, ne derece hasâret ve hata ve belâhet ve cinayet ettiğini kıyas
edilsin!.............Şualar
… Evet, dünyaya mânen reis olacak
*haşiye* ve dünyanın mânevî şeklini değiştirecek ve dünyayı âhirete mezraa
yapacak ve dünyanın mahlûkatının kıymetlerini ilân edecek ve cin ve inse
saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fâni cin ve insi idam-ı ebedîden
kurtaracak ve dünyanın hikmet-i hilkatini ve tılsım-ı muğlâkını ve muammâsını
açacak ve Hâlık-ı Kâinatın makàsıdını bilecek ve bildirecek ve o Hâlıkı tanıyıp
umuma tanıttıracak bir zât, elbette o daha gelmeden herşey, her nevi, her taife
onun geleceğini sevecek ve bekleyecek ve hüsn-ü istikbal edecek ve alkışlayacak
ve Hâlıkı tarafından bildirilirse o da bildirecek. Nasıl ki, sabık işaretlerde
ve misallerde gördük ki, herbir nev-i mahlûkat, onu hüsn-ü istikbal ediyor gibi
mu’cizâtını gösteriyorlar, mu’cize lisanıyla nübüvvetini tasdik ediyorlar…
*haşiye*Evet, Sultan-ı Levlâke
Levlâk, öyle bir reistir ki, bin üç yüz elli senedir saltanatı devam ediyor.
Birinci asırdan sonra herbir asırda lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve
raiyeti vardır. Küre-i arzın yarısını bayrağı altına almış; ve tebaası kemâl-i
teslimiyetle ona hergün salât ü selâmla tecdid-i biat ederek emirlerine itaat
ederler….Mektubat
Yâ Erhamerrâhimîn, bu Resul-i
Ekremin (a.s.m.) hürmetine, bizi onun şefaatine mazhar ve sünnetinin ittibaına
muvaffak ve dâr-ı saadette onun âl ve ashâbına komşu eyle! Âmin, âmin, âmin…..Bediüzzaman
Said Nursî
SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN HİSSEMİZ;
“Ey ahali! Şu kasrın meliki olan
seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla kendini size
tanıttırmak istiyor. Siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız.
“Hem şu tezyinatla kendini size
sevdirmek istiyor. Siz dahi onun san’atını takdir ve işlerini istihsan ile
kendinizi ona sevdiriniz.
“Hem bu gördüğünüz ihsanat ile size
muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz.
“Hem şu görünen in’âm ve ikramlarla
size şefkatini ve merhametini gösteriyor. Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz.
“Hem şu kemâlâtının âsârıyla mânevî
cemâlini size göstermek istiyor. Siz dahi onu görmeye ve teveccühünü kazanmaya
iştiyakınızı gösteriniz.
“Hem bütün şu gördüğünüz masnuat ve
müzeyyenat üstünde birer mahsus sikke, birer hususî hâtem, birer taklit edilmez
turra koymakla, herşey kendisine has olduğunu ve kendi eser-i desti olduğunu ve
kendisi tek ve yektâ, istiklâl ve infirad sahibi olduğunu size göstermek
istiyor. Siz dahi onu tek ve yektâ ve misilsiz, nazirsiz, bîhemtâ tanıyınız ve
kabul ediniz.”
Daha bunun gibi, ona ve o makama
münasip sözleri seyircilere söyledi. Sonra, giren ahali iki güruha ayrıldılar:
Birinci güruhu: Kendini tanımış ve
aklı başında ve kalbi yerinde oldukları için, o sarayın içindeki acaiplere
baktıkları zaman dediler: “Bunda büyük bir iş var.” Hem anladılar ki, beyhude
değil, âdi bir oyuncak değil. Onun için merak ettiler. “Acaba tılsımı nedir?
İçinde ne var?” deyip düşünürken, birden o muarrif üstadın beyan ettiği nutkunu
işittiler. Anladılar ki, bütün esrarın anahtarları ondadır. Ona müteveccihen
gittiler ve dediler:
“Esselâmü aleyke yâ eyyühe’l-üstad!
Hakkan, şöyle bir muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi
lâzımdır. Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz.”
Üstad ise, evvel zikri geçen
nutukları onlara dedi. Bunlar güzelce dinlediler, iyice kabul edip tam istifade
ettiler. Padişahın marziyâtı dairesinde amel ettiler.
Onların şu edepli muamele ve
vaziyetleri o padişahın hoşuna geldiğinden, onları has ve yüksek ve tavsif
edilmez diğer bir saraya davet etti, ihsan etti.
Hem öyle bir cevvâd-ı melike lâyık
ve öyle mutî ahaliye şayeste ve öyle edepli misafirlere münasip ve öyle yüksek
bir kasra şayan bir surette ikram etti. Daimî onları saadetlendirdi……………………………………………….
İşte Kur’ân şakirtlerinin akıbetleri
böyledir. Cenâb-ı Hak bizleri onlardan eylesin. Âmin! Sözler
*SALÂVAT-I ŞERİFEMİZ*
“Nebiy-i Zişan’ın (s.a.s)makam-ı
Mahmud’u ilahi bir maide ve rabbani bir sofra hükmündedir. Evet, tevzii edilen
lütuflar, feyizler, nimetler o sofrada akıyor. Resul-u zişan’a (s.a.s) okunan
salavat-ı şerifeler o sofraya edilen davete icabettir. (Mesnevi-yi Nuriye)
*Bismillâhirrahmânirrahîm*,
“ İnnellahe ve melâiketehû yusellûne
ale'n-nebiy. Yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ. Lebbeyk..”
“ Allahumme salli alâ seyyidinâ
Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Biadedi kulli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîrâ..”
“ Allahumme salli alâ seyyidinâ
Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Biadedi kulli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîrâ..”
“ Allahumme salli alâ seyyidinâ
Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Biadedi kulli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesirân
kesîrâ..”
“ Salli vesellim yâ Rabbi alâ
habîbike Muhammedin ve alâ cemîi’l-enbiyâi ve’l evliya-i ve’l murselîn ve alâ
âli kullin ve sahbi kullin ecmaîn. Âmin ve’l-hamdulillâhi Rabbi’l-âlemin…”
“ Elfu elfi salâtin ve elfu elfi
selâmin aleyke yâ Resûlallah..”
“ Elfu elfi salâtin ve elfu elfi
selâmin aleyke yâ Habîballah..”
“ Elfu elfi salâtin ve elfu elfi
selâmin aleyke yâ emîne vahyillâh..”
“ Allahumme salli ve sellim ve bârik
alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve ashâbihî biadedi evrakı’l-eşcâr ve
emvâci’l-bihâr ve katarâti’l-emtâr, vağfirlenâ verhamnâ veltufbinâ vebi üstâdinâ
ve vâlideynâ ve ihvânena vebi talebeti Resâili’n-Nûri’s-sadıkîne yâ ilâhenâ
bikulli salâtin minhâ şehadeten.. eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne
Muhammeden Resûlullahi Sallallahu Aleyhi Tealâ Vesellem……”
" Lailahe illallahu adede
kelimâtihî..Lailahe illallahu adede halkihî..Lailahe illallahu zinete
arşihî..Lailahe illallahu mil-e semâvâthî..Lailahe illallahu misle zâlike
me´ahû..Vel hamdu lillahi misle zâlike mea´hû…"
……………….
*“BİR MİLYON SALAT BİR MİLYON SELAM
SENİN ÜZERİNE OLSUN EY TILSIM-I KÂİNATIN MİFTAHI“* ( 3 defa )
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
Allah ve melekleri, Peygambere çok
salâvat getirirler (yani, Allah ona rahmet eder, melekler de duâ edip onun
şânını yüceltirler). Ey îman edenler, siz de ona salavât getirin (yani dua
edin) ve tam bir teslimiyetle selâm verin. (Ahzâb Sûresi, 33:56)
Ey Allah’ım, Emrini yerine
getiriyoruz! Efendimiz Muhammed’e ve nesline öyle bir salât ve rahmet eyle ki;
onunla bizi nereden geleceği belli olmayan korkulardan ve bütün âfetlerden
kurtar. Onunla bütün ihtiyaçlarımızı gider. Bizi her türlü kötülüklerden ve
günahlardan temizle. Onunla bizi katındaki en yüce derecelere yükselt ve bizi
bu dünyada ve öldükten sonra bütün hayırların en son gayelerine ulaştır, ey
dualara cevap veren Allah’ım! Âmin. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür
ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
Allah’ım! Cömertlik ve ikramınla
yüklü bulutların çoşkun yağmurları gibi devam edip artan; cömertlik ve
in’amlarının değerli, enfes ve lâtif tecellileriyle gelişip çoğalan;
ezeliyetine münasip tarzda kesilmeyen ve ebediyetine lâyık şekilde sona ermeyen
en üstün, en güzel, en yüce, en zâhir, en temiz, en hoş, en iyi, en değerli, en
aziz, en büyük, en şerefli, en yüksek, en pâk, en mübârek ve en lâtif
salâvatın; ve en mükemmel, en çok, en ziyâde, en yüksek, en yüce ve en devamlı
selâmın; bir salât ü selâm, bir rahmet ve rıza ve bir af ve mağfiret manasında;
göz kamaştıran parlak nur, pek kesin delil, uçsuz bucaksız bir deryâ, aydınlığı
pek şiddetli nur, pek parlak güzellik, pek üstün heybet, fevkalâde mükemmel ve
yarattıklarının en hayırlısı, kulun, habîbin ve resulün olan Muhammed’in üzerine
olsun.
Senin yüce zâtına yakışır şekilde
ona ve aynı şekilde onun âl ve ashâbına salât et.
Allah’ım, bu salâvat sebebiyle
günahlarımızı bağışla, gönlü-müze ferahlık ver, kalplerimizi temizle,
ruhlarımızı rahatlat, sırlarımızı pak eyle, kalbimizden geçenleri ve
düşüncelerimizi arındır, sırlarımızdaki bulanıklığı berraklaştır,
hastalıklarımıza şifa ver, feth-i mübînin nuruyla kalplerimizin kilitlerini aç,
merha-metinle ey merhametlilerin en merhametlisi ve ikram edenlerin en kerîmi…
Senden, Habibine ettiğin salâvâtının
nurları hakkı için rızanı, affını, Cennetini ve bizleri sırât-ı müstakîm üzere
doğru yolda tutmanı diliyoruz, rahmetinle nasip eyle ey merhamet edenlerin en
merhametlisi. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan
Allah’a mahsustur.
Allah’ım, ona salât et. Ki,
onunla sırlar açılıp nurlar par-ladı; elinde hakikatler yüceldi; Âdem’in
ilimleri en geniş şekliyle kendisine indi ve bunlarla bütün mahlûkatı âciz
bıraktı; akıllar da onlara ulaşmada çaresiz kaldı; bizden ne geçmiş, ne gelecek
hiç kimse onun yüksek ilimlerini kavrayamadı.
O öyle bir kimsedir ki, melekût
bahçeleri onun güzellik çiçekleriyle güzel; saltanatının havuzları onun
nurlarının feyziyle dopdolu; hiç bir şey yoktur ki, ona bağlı olmasın, her
şeyin varlık sebebi o—”Vasıta olmayınca, ona bağlı olan sonuçda ortadan kalkar”
sözünde ifade edilen hakikat gibi. Ona, yüce katına yakışır şekilde salât et;
çünkü o buna lâyıktır.
Allah’ım! O zât, Seni tanıtan bütün
hakikatleri kendinde toplamış sırrın ve huzurunda duran en büyük
teşrifatçındır. Allah’ım, beni onun soyundan gelenlerin arasına kat ve o
asâ-lete lâyık bir ferd olmayı nasip eyle. Onu bana hakkıyla tanıt ki, onunla
cehâlet barınaklarından zarar görmeyeyim, fazîletin pınarlarından susuzluğumu
gidereyim. Beni yardımınla koru.. onun gittiği yoldan huzuruna götür. Beni
bâtılın tepesine öyle bir indir ki, onun beynini dağıtayım. Beni, her bir
varlıkta isim ve sıfatlarının ayrı ayrı tecellilerini görme zenginliğine
ulaş-tır ve kâinatı kaplayan vahdet deryasının kaynağına daldır ki, sadece o
birlik şuuruyla göreyim, işiteyim, bulayım ve hissedeyim.
Allah’ım, Seni tanıtan en büyük üstat ve teşrifatçını ruhumun hayatı; onun ruhunu ise benim hakikatimin sırrı ve onun hakikatini de, ilk hakikatin tahkikiyle âlemlerimi kaplayan bir hakikat eyle!
Ey her şeyin aslını ve başlangıcını
ezelî ilmiyle tespit eden ve Kendisinden önce hiçbir şey olmayan Evvel; ey her
şeyin sonunu ezelî ilmiyle belirleyen ve bunu gelen varlıkların neslini tohum
ve çekirdek gibi hülâsalarla tanzim eden ve her şeyden sonra yalnız Kendisi
bâkî kalan Âhir; ey her şeyin dış yüzlerini çeşitli cihazlarla ve ince
nakışlarla süsleyerek fevkalâde mükemmel ve güzel yaratan ve bütün varlıklarda
ilim, irade, kudret, rahmet gibi sıfatlarının ve varlık ve birliğinin
işaretleri açıkça görünen Zâhir; bütün varlıkların iç yüzlerini ve bilhassa
canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp
işleten ve varlıkların iç yüzüne hükmeden Bâtın!
Kulun Zekeriyâ Aleyhisselâmın
seslenişine cevap verdiğin gibi Benim seslenişime de cevap ver.
Rızana giden yolda bana yardım et ve
rızana kavuşmak için bizzat beni destekle. Beni Kendine bağla ve diğer
varlıklarla arama perde koy….Allah, Allah, Allah...
“Kur’ân’ı okumayı,tebliğ etmeyi ve ona uymayı sana farz kılan Allah, muhakkak ki, seni söz verdiği yere geri döndürecektir.” (Kasas, 28:85.)
“Kur’ân’ı okumayı,tebliğ etmeyi ve ona uymayı sana farz kılan Allah, muhakkak ki, seni söz verdiği yere geri döndürecektir.” (Kasas, 28:85.)
“Ey Rabbimiz, bize yüce katından bir
rahmet ver ve işimiz-de Senin rızâna erişmek için başarı nasip et.” (Kehf,
10.ayet)
İşimde bir genişlik ve çıkış yolu
ihsan eyle. “Allah ve melek-leri, Peygambere çok salâvat getirirler (yani,
Allah ona rahmet eder, melekler de duâ edip onun şânını yüceltirler). Ey îman
edenler, siz de ona salâvat getirin (yani ona dua edin) ve tam bir teslimiyetle
selâm verin.” (Ahzâb, 33:56).
Allah’ım salâvâtın, selâmın, tahiyyen, rahmetin ve bereketin; Senin kulun, nebin, sevgilin, resûlün ve ümmî Peygamberin Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve ashâbına olsun. Ona tekler ve çiftler sayısınca ve Senin noksansız ve mübarek kelimelerin adedince selâm eyle.
Allah’ım, en üstün salâvâtını, en
mükemmel tahiyyâtını ve en güzel selâmlarını; peygamberliğin başlangıcı ve
sonu, risâlet semasının güneşi, en parlak nur, en temiz sır, Mahşer gününde
Kevser Havuzunun ve şefaatin sahibi, melek ve insanların en seçkin efendisi,
Hak Tealânın diğer varlıklara karşı delili, peygamberlerin sultanı, tetkik ehli
olan asfiyânın delili, Rabbü’l-âlemînin sevgilisi olan Efendimiz ve mevlâmız
Hazreti Muhammed’e nasip eyle. Allah Tealâ ona ve bütün âl ve ashâbına rahmet
etsin………..Delail-in Nur
*Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ
yesifûn Ve selâmun alâl murselîn Vel
hamdu lillâhi rabbil âlemin*
El Fâtiha / Allah Kabul Etsin
.